Faye Dunaway'in ‘Moonlight' yerine ‘La La Land'i en iyi film olarak ilan etmesi, Oscar töreninde yaşanan her şeyin önüne geçti. Mesela 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülünü alan ve '2010 yılında 2 kadını taciz ettiği' iddiasıyla gündeme gelen Casey Affleck'in ödülünü veren, geçen yılın 'En İyi Kadın Oyuncu'su Brie Larson'un protestosu.




Affleck'e ödülü takdim ettikten sonra tüm salon onu alşıklarken bir kenara çekilip 'şak şakçılık' yapmayan Larson, bu sessiz protestosu için "Orada yaptığım, söylemek istediklerimi anlatıyor" demiş.




Brie Larson'un 'tepkisi'ni ve Cassey Affleck'in taciz iddialarıyla ilgili kendini savunurken "İnsanlar şakaları yanlış anlıyor" açıklamasını okurken, 'cinsiyetçilik', 'kadınlarla konuşurken neyin taciz, neyi şaka olduğu', 'hangi davranışın çizgiyi aşmak anlamına geldiği'ni hakkında ne biliyorum diye düşündüm.




Bir gazete ortamında günün en az 10 saati kadın arkadaşlarla çalışıyorum. Şakalaşıyorum ve 'hangi davranışlarımın' onlar tarafından 'taciz' olarak algılanabileceğini bilmiyorum. Size saçma gelebilir ama bu böyle. Benim için basit bir esprinin onlar tarafından 'cinsel saldırı' olarak görülebileceğini hiç düşünmüyorum!




Geçenlerde The Independent Gazetesi'nde film eleştirileri yapılan bir sitenin editörü olan Martin R. Schneider'ın öyküsünü okudum.




Schneider, iş arkadaşı Nicole'un patronları tarafından müşterilerle ilişkide kendisinden daha fazla zorlandığı yönünde şikâyetler aldığını söylüyor. Önceleri Nicole'den daha tecrübeli olduğu için böyle bir durumun yaşanmasını normal karşılamış. Ta ki bir gün müşterilerin Nicole'e kendisinden farklı davrandıklarını anlayana kadar: "Müşteri yolladığım e-postalardaki sorularımı görmezden geliyordu. Kaba ve küçümseyici davranıyordu. Nedenini başlarda anlamadım ama sonradan sorunun yazdıklarım değil e-postalardaki imza olduğunu farkettim."




Martin yerine Nicole




Schneider, yazışmalarını bir projede birlikte çalıştıkları ve aynı e-postayı kullandıkları Nicole'un adıyla yaptığını farkedip müşteriye kendisini tanıtınca, cevaplardaki dil anında değişmiş: "Benim yazdıklarımda en küçük bir farklılık yoktu. Tek yaptığım Nicole yerine Martin yazmamdı."




Martin, karşıdaki 'müşteriyle' durumu paylaştığında aldığı cevap daha da korkunç olmuş. Adam, yaptığının 'camianın standartlarında' olduğunu söylemiş: "Eğlence sektöründen bir adamdı ve ben o sektörü bilirim. Standartları bu değil!"




Schneider, Nicole'un müşterilerle iletişimde neden zorlandığını anladığını söylüyor: "Çünkü müşterilerin ona saygı duymaya ikna etmek zorunda kalıyordu..."




Martin, bunu anladığında şoke olduğunu ve bunun hep mi böyle olduğunu sorduğunda Nicole'un "Her zaman değil ama sıklıkla oluyor. İşimin bir parçası alıştım" dediğini anlatıyor.




İkili karar alıp 15 gün boyunca e-postalarına birbirinin imzasını atmış. Sonuç: Martin bütün sorularına doğru düzgün cevap alamayıp, tırmalarken, Nicole kariyerinin en 'üretken' iki haftasını geçirmiş.




TACİZ VE ESPRİ ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ




Martin R. Schneider ile Nicole'an yaşadığına benzer durumlar eminim birçok işyerinde yaşanıyordur. Irkçılığın, ayrımcılığın ne olduğunu bilmediğimiz gibi maalesef cinsiyetçiliğin ne olduğuyla ilgili de en küçük bir fikrimiz yok. Çoğu zaman üzerine düşünmüyoruz bile. Biz erkekler işyerinde, sokakta karşılaştığımız kadınlara davranışlarımızda tıpkı Casey Affleck gibi 'taciz' ile 'espri' arasındaki o ince çizginin farkına varmadan 'sınırlarımızı' aşıyoruz.




Brie Larson'ın 'protesto için' Affleck'i alkışlamadığını fark etmediğimiz gibi, yaptığımız 'hayvanlığın' farkına varmadan yaşayıp gidiyoruz...




Yaptığımızın 'taciz' olduğunu biri yüzümüze vurduğundan ise dünyanın en acıklı savunmasını yapıyoruz: "Espriydi!"

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR