N’OLUCAK?” Bir süredir arkadaş buluşmalarımızın favori sorusu bu: “N’olucak?” 100, 50, 20, 10, 1 yıl değil, 6 ay, 3 ay, 1 ay sonra da değil gelecek hafta, yarın merak ettiğimiz: “N’olucak?” En küçük bir fikrimiz yok doğrusu. Dünyanın, insanlığın nereye gideceği hakkında değil bu fikirsizliğimiz, kendi zavallı hayatımızı bir yere koyamıyoruz. Sohbet dönüp dolaşıp “N’olucak?” sorusuna geldiğinde hep aynı güdük cevabı veriyoruz birbirimize: “İyi olacak!” Ne biz inanıyoruz bu cevaba ne cevabın kendisi kendisinden emin... İtalyan yazar Papini’nin, “Yarının uzak kokusu olmasa bugünün kara ekmeğini yemezdik...” sözlerindeki kara ekmeği yiyip duruyoruz, üstelik yarınla ilgili en küçük bir koku da yok burnumuzda. ‘Gelecek güzel günler için yaşayıp bugünleri gelecek günler için feda ediyoruz!’, sonra geçen dünlere ağlayıp birbirimize o okyanuslar kadar derin soruyu soruyoruz: “N’olucak?”




ZİHİN AÇAN MÜNAZARA




Bu hafta hepimizin merak ettiği bir soruya cevap arayan bir kitabı bir solukta okudum: ‘Gelecek Daha Güzel Günler mi Getirecek? - Pınker ve Ridley, Botton ve Gladwell’e Karşı’ (Domingo Yayınları). 2008’de başlayan ‘Munk Münazaraları’ çerçevesinde 2015 sonbaharında bir araya gelen yazar-akademisyen Steven Pinker, gazeteci-yazar Matt Ridley, yazar-düşünür Alain de Botton ve New Yorker yazarlarından Malcolm Gladwell ikiye ayrılıp bu soruya cevap aramışlar. Pinker ve Ridley, geleceğin daha güzel günler getireceğini savunurken, Botton ve Gladwell tam tersini söylüyor. Böyle değerli entelektüellerin bizim “N’olucak?” sorusuna bizden çok daha geniş bir pencereden baktığını görünce cevaplarına balıklama daldım tabii...




YOKSULLUK AZALDI, IQ ARTTI




150 yıl önce insan ömrü ortalamasının 30 yıl olduğunu bugünse bunun 70’e çıktığını belirten Steven Pinker, birçok hastalığın artık adının bile anılmadığını söylüyor. 200 yıl önce dünyanın yüzde 85’inin yoksulluk içinde yaşadığını bugün ise bu oranın yüzde 10’un altında olduğunu, gelişmiş ülkelerin 70 yıldır birbiriyle savaşmadığını, özgürlük, güvenlik alanında insanoğlunun çok ilerlediğini peş peşe sıralıyor. “1820’de insanların yüzde 17’si temel eğitime sahipken şimdi oran yüzde 82 ve hızla yüzde 100’e doğru ilerliyor” diyor. İnsan hakları, cinsiyet eşitliği gibi alanlarda her geçen gün daha


iyiye gidildiğini anlatıp son olarak dünyanın her yerinde IQ’nun her 10 yılda 3 puan arttığını kaydedip noktayı koyuyor: “Gelecek daha güzel günler getirecek.” Pinker’la aynı fikirdeki Ridley de dünyada refahın hızla arttığına inanıyor. Hemen hemen aynı şeyleri anlatıp Macaulay’ın bir sözüyle bitiriyor: “Geçmişte böyle bir yükseliş yaşamışken hangi akla göre gelecekte büyük çöküşler yaşayacağımızı bekliyoruz?”




'KARAMSAR GERÇEKÇİLİK'




Geleceğin daha güzel günler getirmeyeceğine inanan Alain de Botton, sözlerine “Akıl hâkim diye aptallık ortadan kalkmıyor” diye başlıyor. Pinker ve Ridley’in iddialarını tek tek cevaplandırıp ‘karamsar gerçekçilik’ dediği felsefeye geçiş yapmamız gerektiğini söylüyor: “Tarihteki en kötü haraketlerin mükemmeliğe inanan insanların kafasından çıktığını düşünüyorum. Meseleleri bir seferde ve kökünden çözebileceğimize inanan bilimcilerin, siyasetçilerin ve benzerlerinin kafasından...” Malcolm Gladwell de, Botton’la aynı fikirde, “Geleceğin daha iyi olacağı fikrinden naiflik akıyor” diyor. Gladwell, teknolojinin getirdiği iyilikler kadar ortaya çıkardığı daha önce hiç düşünmediğimiz yeni sorunlara dikkat çekiyor: “Riskleri azaltmakla kalmadık, risklerin doğasını değiştirdik. Belki artık kıtlık riski yok ama geldi mi Miami’yi silip süpürecek bir mega kasırgadan endişe etmemiz gerekiyor...”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR