Milattan önce 59’da günlük resmi haberlerin kaydedildiği belgelere, Acta Diurna’ya, ‘ilk gazete’ diyenler var. Bugün bildiğimiz anlamda basılan ilk gazetenin halkla buluştuğu tarihse yaklaşık 400 yıl öncesine, 1600’lü yılların başına denk geliyor. Osmanlı’da ilk gazete Fransız İhtilali sonrası 1700’lerin sonunda Fransızca çıkmış. İlk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi 1820’lerde yayın hayatına “Merhaba” demiş... Bugün elinizde 3414. sayısını tutuğunuz HABERTÜRK de tıpkı yukarıdaki gazeteler gibi tarihte yerini alacak; aldı... Bilmem kaç yüzyıl sonra birileri, yine bir gazete kapanırken (artık o gazete neye benzerse) internette Türkiye’de çıkan gazetelere bakarken HABERTÜRK logosuna rastlayacak...
Böyle düşününce içim burkuldu doğrusu... İlk gününden son sayısına kadar her anında bir yerlerinde adımın geçtiği gazetemize veda etmenin bu kadar ağır olacağını düşünmemiştim... Michael Stipe, R.E.M. dağılma kararı aldığında “Bir partiye katılmanın püf noktası, partiden ne zaman ayrılacağını bilmektir...” demişti. Sanırım benim sorunum bu! Katıldığım partilerden ne zaman ayrılacağımı hiç bilmiyorum… Ya çok erken terk ediyorum, ya çok geç... Hayatımdaki bütün sonlar gibi bir kez daha bir son karşısında ne söyleyeceğimi bilmiyorum işte. Uzun, güzel bir rüyanın uykusundan uyandım, sersem gibiyim... Yüzümdeki sakallardan utanmasam ağlayacağım... İlk günden bu yana bu rüyada yanımda olan, bana destek veren herkese çok çok teşekkürler... Şimdi yeni rüyaların peşinde koşma zamanı... Başka bir rüyada buluşana kadar... Hoşçakalın...