Burası fikirler ülkesi! Özellikle sinema ve dizi alanında altı üstü 8-10 kelimeden oluşan, tek cümlelik muhteşem fikirlerimiz var hepimizin. Bir türlü arkası gelmeyen, altı doldurulamayan 'cümleler' bunlar çoğunlukla.

Söz konusu dizi-film oldu mu elinli sallasan 'fikir'e değiyor. Yüzlerce senarist, yönetmen, oyuncu, yapımcı kafalarındaki 'fikir'lerle ortalıkta geziyor: “Bak şöyle bi fikrim var çok iyi film ya da dizi olur...”

Sadece sektörün profesyonelleri de değil, mesela bindiğin taksinin şoförü taksimetreyele birlikte harika film fikrini de açabiliyor size... Ya da yemek yediğiniz lokantadaki garson, karnıyarığın yanında, değme dizilere taş çıkaracağını iddia ettiği, kendi hayat hikayesiden yola çıkarak oluşturduğu fikrini servis edebiliyor önünüze.

'Fikir'leri küçümsemek değil niyetim. Havada uçuşan bu tek cümlelik fikirlerin bir türlü ikinci cümlesinin kurulamaması. O tek cümlede adı geçen kişilerin senaryoda 'ete kemiğe bürünememesi' bir 'karakter' olamayıp 'tip' olarak kalması; fikrin bir hikaye olamayıp 40 dakika, 90 dakika, 400 dakika ekranda ya da beyazperdede 'acı içinde kıvranıp durması' beni üzen...

Dün akşam 'merakla' beklenen 'ilk hip-hop vampir dizimiz' 'Yaşamayanlar'ın ilk bölümünü 'coşkulu bir kalabalıkla' izlerken karşımda tek cümlelik bir fikir vardı sanki: “Mia, kendisini vampire dönüştüren Dmitry’yi öldürüp yeniden insan olmak için İstanbul’a gelir...”

45 dakika boyunca 'Yaşamayanlar'ın ikinci cümlesi ne olacak diye bizim vampirlerin, sivri dişlerinin arasından, ağızlarının içine baktım. Savaş Ay'ın 'A Takımı' stüdyosunu andıran, içinde ateşler yanan varillerle dolu sokaklarda aç karınlarını doyurmaya çalışan İstanbullu vampir kardeşlerimiz, Allahları var tek kelime etmediler!


İnsanın kanını donduran, klişelere boğulmuş 'pozlar' eşliğinde İstanbul'un New Yorkvari arka sokaklarında dumanlar içinde ordan oraya gezdiler.

Memlekette 'vampir' dendimi ilk aklıma gelen isim olan Giovanni Scognamillo hayatta olsa Mia, Dymitri, Numel, Karmen adlı bu İstanbullu vampirler için ne derdi acaba?

EZOGELİN ÇORBA İÇEN VAMPİR

Vampir müziğinin rock olduğunu söyleyen Scognamillo'nun aksine sırtını hip-hop'a dayayan Yaşamayanlar'ın yönetmeni Alphan Eşeli ve oyuncular Elçin Sangu, Kerem Bürsin, Birkan Sokullu, Selma Ergeç ısrarla 'bu fikre' inananların 'cesaretinden' söz ederken “Sırf cesur diye bir şeyi alkışlamak mı gerekiyor ?” diye içimden geçirdim.

Ülkemizde hangi diziyi ya da filmi yapmak cesaret istemiyor ki?! Ayrıca cesurca biri işe girişip ele yüze bulaştırmaktansa hiç girişmemek daha mı iyi acaba? Çünkü sizin 'cesaret'le atılıp çuvalladığınız işler nedeniyle aynı yoldan gelenlerin yolunu da tıkıyorsunuz gibi geliyor bana...

Diziyi çekerken kötü yorumlar alabileceklerini bildiklerini söyleyen oyuncular 'en ağır eleştiriyi kendilerinin yaptıklarını' belirttikleri için ben de eleştirirken 'dişlerimi' korkak alıştırmıyacağım...

Kendi kendilerine yaptıkları o kadar ağır eleştirilerin ardından çıkan iş buysa Yaşamayanlar'ın hiç 'eleştirilmeden' önceki halini merak ediyorum...

Vampir Dmitry ile Ezogelin Çorba (tarhana ya da bol sarımsaklı bir işkembe de olabilir) içen 'insan'ın restorandaki “Bu ne ya?” detirtip 'tüyleri diken diken' eden o sahnesiyle ilgili Kerem Bürsin ve arkadaşlarının nasıl eleştiriler yaptılar acaba da geriye bu kaldı! “Kötü çorba yapan ustayı kovarız” meteforu üzerinden 'adam' olmazlarsa vampirleri de kovacağını söyleyen 'insan'a Dmitry'nin tazminat, kıdem, izin parası gibi sosyal haklarını sormasını bekledim resmen...Müzikalinden animasyonuna, komedisinden pornosuna Hollywood'un yapılmadık şeyini bırakmadığı 'vampir filmleri kategorisinden bir iş yapmaya soyunan Yaşamayanlar'ın en özgün yanının bu 'dünyanın ilk bordrolu vampirleri' olduğunu düşündüm. Eh hiç yoktan iyidir!

TEK CÜMLELİK BİR FİKİR GİBİ

Son yıllarda birçok dizi için "Berbat" demeye cesaret edilemediğinden “Prodüksüyon kalitesi Hollywood standartlarında” diye kurulan saçma bir cümle var. Üzgünüm, milletin akıllı telefonlarla sinema filmi çektiği şu çağda bir işi “Prodüksüyonu iyi” diye övmek bana boş geliyor. Senaryosu, yönetmenliği, oyunculuğu tırt bir işi iyi ışık, özenli kostümleri var diye alkışlamak ne bileyim en hafifinden alkışlayan elinize ayıp... Yaşamayanlar'la ilgili 'prodüksüyon kalitesiyle ilgili fikrim de bu...

Kerem Bürsin'in sixpackleri, yatakta yatan kadının hem de iki kez görünen kırmızı külodu, insanı sevişmekten soğutan bir sevişme sahnesi, ana avrat dümdüz gidildiği için 'sahici' olduğu düşünülen ama 'ısırmayıp gıdıklayan' diyaloglarıyla Yaşamayanlar'ın ilk bölümü devamı gelmeyen 'tek cümlelik bir fikir'den ibaret gibi duruyordu ne yazık ki!


“Böyle diziye böyle yorum” diyerek 'ekrana dair ne var ne yoksa' takipçilerini haberdar eden Ranini'nin, Yaşamayanlar ekibine seslendiği “Olsa da kodunuz olmasa da...” sözleriyle yazıyı bitireyim...

Neyse, siz bana bakmayın vampir kardeşlerim sonuçta bütün bu yazdıklarım subjektif değerlendirmeler hepinizi gıdısından ısırıyorum...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR