“Sir George Darwin'e göre, bir zamanlar Ay, yeryüzüne çok yakındı.

O kadar yakındı ki neredeyse Ay, Dünya'nın sularından ıslanacaktı...” (Italio Calvino-Kozmokomik Öyküler)

Ay'a ilk ayak basan insan Neil Armstrong'un öyküsünü anlatan 'First Man'i izlerken, daha 'şey' denecek şeylerin bile olmadığı zamanlardan beri dünyada olan, Qfwfq gelip yanı başıma oturdu.

Italio Calvino'nun Kozmokomik Öyküler'de maceralarını anlattığı, uzay ya da zaman diye bir şeyin olabileceğini kimsenin bilmediği zamanları gören, bir sandalla tam altına geldikleri Ay'a tahta merdiven dayayıp çıkan Qfwfq, Armstrong ve arkadaşlarının Ay'da yürümek için çektiği çileler için ne düşünüyordu acaba?

“Düşünüyordu” diyorum çünkü biliyorum ki Qfwfq hala buralarda bir yerlerde...

Neyse bu başka bir hikaye...

BİR ACIYA TAKILDIM

Qfwfq'un tahta merdiveninde hallice teneke kutuyu andıran bir 'uzay gemisiyle' Ay yüzeyine inen Neil Armstrong'un bir acıdan kaçmak için bu kadar uzağa gitmesine gerek var mıydı acaba?

Bazen, Atlas gibi, Dünya'nın ağırlığı altında ezildiğimde kendimi 'bir un tanesi' kadar hafif hissedeceğim yerler ararım ben...

Armstrong da, 2 yaşında, beynindeki tümör nedeniyle hayatını kaybeden kızı Karen'ın acısının yükü altında ezilmekten kurtulmak için, bütün ağırlıkları bir tüy gibi hafifleten Ay'ın 'yerçekimsiz' yüzeyine ayak basmış olabilir mi?

“Bir insan için küçük, insanlık için büyük bir adım” sözünü söylerken asılında tam tersini mi düşünüyordu?

Ben film boyunca Ay'a yapılan destansı yolculuğa değil Neil Armstrong'u oynayan Ryan Gosling'in 'gözlerindeki derin bir acı'ya takıldım kaldım...

AY'IN YÜZÜNE BAKAN YOK

Ay'da, yaklaşık 10 dakika, dünyayla bağlantısını kesip 'Little West' kraterine giden ve orada kendisiyle baş başa kalan Neil, o anlarda ne düşündüğü, ne yaptığıyla ilgili hayatı boyunca kimseye bir şey anlatmamış.

Filmin uyarlandığı 'First Man: The Life of Neil A Armstrong' kitabının yazarı James R. Hansen, 4 yıl boyunca birlikte çalıştığı Armstrong'la konuşmalarında bu anlarla ilgili detaylı bir bilgi alamadığını söylüyor.

Filmin kalbi de işte, tüm dünyanın gözü önünde Ay'a inen, bu adamın taa oralara götürdüğü, kimsenin görmediği, bilmediği, hissetmediği o birkaç dakikasında, acısında atıyor bence!

Armstrong, Ay'da yürürken, bize kızıyla kırlarda dolaştığı, oyunlar oynadığı anları gösteren, 33 yaşında 4 filminden 3'ü 'başyapıt' sularından yüzen, yönetmen Damien Chazelle'in derdinin de aynı 'acı' olduğunu düşünüyorum...

O'na ulaşmak için hayatının kaybeden onlarca kişinin ardından bugün kimsenin dönüp Ay'ın yüzüne bakmadığını, “Ay'a niye gidelim ki orada bir şey yok”dediğini, düşününce Armstrong'un 'yolculuğu' insanlık için değil kendisi için yaptığına inanmak istiyorum daha çok...

SİNEMADA İZLEYİN

First Man'i izleyenlerin bazıları filmin çok 'duygusuz' olduğunu söylüyor. Ne Neil Armstrong'la ne de 'dünyanın yükünü' omuzlayan karısı Janet'le bir bağ kuramamaktan yakınanlar var.

Doğrusu onlara hiç katılmıyorum!

First Man'den duygulanmamak için insanın kalbinin 'Ay yüzeyi gibi çorak' olması gerek...

Justin Hurwitz'in insanın ciğerini dağlayan müziği, Ryan Gosling'in ve Claire Foy'un 'gözleriyle' kalp parçalayan oyunculuğu ve Damien Chazelle'in bütün o acının, ıstırabın içinde elinizden tutup siz Ay'a götürdüğü muazzam yönetmenliği karşısında 'kendiniz için büyük insanlık için küçük bir adım' atıp First Man'i kaçırmayın, sinemada izleyin derim...

Özellikle son yarım saatte Ay'a yolculuğun başladığı o anların büyüsü 40-50 inçlik TV ekranlarında değil ancak dev bir beyazperdede hissedilebilir!

PEK YAKINDA!

'First Man'le hemen hemen aynı dönemde, 1960'larda, geçen ve bu hafta vizyona giren 'Anons' filminde 4 asker darbeyi halka duyurmaya geldikleri İstanbul'dan Ankara'ya telefon bağlatmak için 'çaresizce' beklerken Ay'da gezintiye çıkıp Dünya'ya hatıra fotoğrafı yollayan astronotlar ise ne bu yazının ne de hayatını konusu...

O mesele 'pek yakında' bu sütunlarda...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR