“Birden yapayalnız kalıyorum dünyada... İnsanlar bana değmeden geçiyor yanımdan. Etrafımda havadan başka bir şey yok. Kendimi o kadar tecrit edilmiş hissediyorum ki, üzerimdeki giysiyle aramdaki boşluğu bile algılıyorum...”


Fernando Pessoa, neredeyse 100 yıl evvel, geçen hafta hınca hınç dolu metroda, kulağımda kulaklıkla, Yenikapı’ya doğru giderken hissettiklerimi yazmış.


Bir süredir, ‘kendilerini dünyadan tecrit etmiş insanlarla’ dolaşıyorum şehrin içinde. Gönüllü bir tecrit bu ve katılanların sayısı her geçen gün daha da artıyormuş gibi geliyor bana.


Son zamanlarda metroda, otobüste, yolda yürürken ya da bir kafede otururken kulaklıklarını takıp kendileri dışındaki dünyayı ‘sessize’ alan daha çok insan görüyorum.


Ben de onlardan biriyim...


O akşam metroda fark ettim, uzun bir süredir iki adımlık yol yürüyecek bile olsam, kulaklıklarımı takıp çevrenin gürültüsünü duymadan ‘kendi iç sesimle’ baş başa kalıyorum. Sadece sokakta da değil üstelik, evde TV’nin sesine de tahammül edemiyorum... Sadece dudakları kımıldayan kadınlar, adamlar ekranda hiç de merak etmediğim konularda dünyaları kurtarırken ben, ‘etrafımda havadan başka bir şey olmadan’ sessizce oturuyorum...


Bir Black Mirror bölümü kahramanı gibi hissediyorum; her türlü sesten yoruldum, kafamı dinlemek için dünyanın sesini kısıyorum!

İŞİTSEL ALANIMA GİRME!

Richard Godwin’in geçen hafta The Guardian’daki, “Neden herkes dış dünyayı sessize almaya çalışıyor?” başlıklı yazısını görünce, ‘kulağa biraz garip gelen’ bu çevremizdeki her şeyin sesini kesme olayının daha evrensel bir şey olduğunu fark ettim! (Siz benden önce duyduysanız kusura bakmayın dedim ya bir süredir kendimden başkasını dinlemiyorum;)


Godwin TV kumandalarındaki ‘sessize alma’ (mute) tuşunun icadıyla başlıyordu yazısına.


Zenith Radio Şirketi’nde çalışan Avusturya doğumlu Robert Adler adlı bir mühendis TV kumandasına ilk ‘mute’ tuşunu 1956’da koymuş. O günlerde satıştaki ilk TV kumandası olan Command 400’ün üzerindeki üç tuşun (açma-kapama, kanalı ileri alma, geri alma) yanına bir ‘mute’ tuşu eklenmesini ise patron Eugene F. McDonald istemiş. Patronunun reklamlardan nefret ettiğini belirten Adler, “Sonu gelmeyen reklamlar çıkınca TV’nin sesini kapatmak için bu tuşu istiyordu” demiş.


Sayın McDonald huzur içinde uyusun ama benim sadece TV’yi değil yürüdüğüm caddeyi, yaşadığım apartmanı, metronun içini, trafiği, bazen çalıştığım ortamı, büyük bir gürültüyle kulağımın dibinde akıp giden şu hayat nehrini sessize almaya ihtiyacım var!


Exeter Üniversitesi’nde sesbilim antropolojisi dalında öğretim görevlisi olan Tom Rice, “Ses çalışmalarında genelde kulaklarımızın bir kapağı bulunmadığı ve içine nelerin girdiği konusunda bir kontrolümüzün olmadığı söylenir” deyip ekliyor: “Kulaklık (bu kontrole) en yakın olduğumuz şey!”


Rice, insanlar arasında her geçen gün artan bu kulaklığı takıp dünyaya kulaklarını kapama trendine, “İşitsel alanın özelleştirilmesi” diyor.

KİRALIK SESSİZLİK KABİNLERİ

Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde sinirbilim alanında çalışan Dr. Daniel Levitin, insanlara modern hayatta kendilerini en çok rahatsız eden şeyleri sorduklarında ‘istenmeyen müzik ve seslerin’ sürekli listenin ilk beşinde olduğunu söylüyor. İşitme ile görme karşılaştırıldığında, gördüğümüz şeyin orada karşımızda durduğunu oysa seslerin kafamızın içine sızıp orada yaşadığını ve daha kontrol dışı olduğunu ekliyor.


Geçenlerde Hürriyet’ten Savaş Özbey, ‘Biraz sessizlik kiralamak ister misiniz?’ başlıklı yazısında bir firmanın İstanbul’da ‘ilk sessizlik kabinlerini’ tanıttığını söylüyordu. Özbey’in “Yakında havaalanları ve büyük meydanlarda görürseniz şaşırmayın” dediği bu ‘sessizlik kabinleri’ dış dünyanın sesini içeri almıyormuş. Saatlik olarak kiralayabildiğiniz bu kabinlere girip dışarıdan tek bir ses duymadan ister kafanızı dinleyebilirmişsiniz isterseniz iş görüşmeleri yapabilirmişsiniz. Sevgili Savaş Özbey, başta saçma da gelse, yazısını yazarken çevresindeki gürültüden illallah edip “Keşke bir tana burada olsaydı” demiş;)


Savaş’a güzel bir haberim var!


Amazon, Apple ve Google yeni bir ‘kulaklık teknolojisi’ üzerinde çalışıyor. 4 yıl önce ‘kulaklar için bilgisayarlar’ üretmek için yola çıkan Doppler Labs, arka plan gürültüsünü ortadan kaldıracak, belirli konuşmacıların seslerini yükseltecek ürünler geliştirmiş bile.


Richard Godwin, sanal gerçeklik geleceğinin genellikle gözlerimiz üzerinde bir çeşit arayüz içereceğini düşündüğümüzü belirtip devam ediyor: “Ancak bu arayüz kulaklarımızda da kolayca çalışabilir. Yakında, kelimenin tam anlamıyla duymak istemediğimiz insanları susturabiliriz...”

KENDİMİ DİNLEMEK İSTİYORUM

'Dünyanın sesini kısmakla' ilgili insanların bu kadar hevesli olduğundan, konuyla ilgili bütün bu bilimsel çalışmalar ve teknolojik aletlerden birkaç gün öncesine kadar haberim bile yoktu. Benimki masum bir kendini dinleme isteğiydi doğrusu! Sadece kendimle baş başa kalıp, gün içinde onlarca kişiyi dinleyip de bazen günlerce sesini unuttuğum, en çok ihmal ettiğim kişiyle, kendimle, dertleşmekti derdim.


Ben, birkaç dakikalığına da olsa yapayalnız kalıp, etrafımda havadan başka bir şey olmadan, üzerimdeki giysiyle aramdaki boşluğu algılamak için takıyorum o kulaklığı...


“Yere dökülen bir un, göğe bırakılmış bir balon sessizliği”nin peşindeyim ben...


Duyuyor musunuz?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR