“Kendi kendime günahlarımı açarken görüyorum ki, en iyi huylarımda bile kötüye çalan bir yan var.” (Montaigne)
Ressam olmak isteyen Spencer Reinhard, spor bursuyla üniversiteye kabul edilen Warren Lipka, bir gün FBI’da çalışma hayalleri kuran Eric Borsuk ve daha 14-15 yaşında şirket kuran girişimci ruhlu Chas Allen...
Görünürde ailelerinden, arkadaşlarından yana bir dertleri yok... Maddi bir problemleri olduğu da söylenemez, orta üst sınıfa mensup, yaşıtlarından pek de farklı olmayan 4 genç!
Ancak bu dört genç bir gün, ABD tarihinin en acayip soygunlarından biri için kafa kafaya verip planlar yapmaya başlıyorlar. Transylvania Üniversitesi’nin kütüphanesinde duran bir grup ‘nadir kitabı’ çalmak için harekete geçiyorlar.
Bu ‘iyi aile çocuğu’ dört gencin ‘gerçek’ öyküsünü anlatan ‘American Animals’ filmini izlerken “Her insanda insanlığın tüm halleri vardır” diyen Montaigne’i ve kendisine yol vermeyen sürücünün arabasının aynasını tekmeleyen, kaputunda zıplayan baklavacıyı düşündüm!
Tıpkı akıl almaz bir soygun işine bulaşan dört üniversiteli gencin aileleri gibi yol vermedi diye belinde silahla bir arabanın kaputunda zıplayan adamı annesine, babasına, eşine, çocuğuna, arkadaşlarına sorsak eminim onun nasıl iyi, yardım sever, ailesine bağlı, vatanperver, dürüst biri olduğunu söyleyeceklerdir...
Bizi sevenler için hepimiz böyle değil miyiz ki!
Ama işte gelin görün ki insanının iyiliğini ya da kötülüğünü ‘sevdiklerinin’ onlar için söyledikleri değil olaylar, içinde bulundukları durumlar karşısında aldığı tavırlar ve verdiği kararlar belirliyor.
‘HERKES KENDİSİ İÇİN DERSTİR’
Antik Yunan’da rüyalarında adam öldüren kişiler ‘iyi insan’ olarak değerlendirilirmiş. Çünkü ‘insan öldürmek’ gibi korkunç bir şeyi rüyada yaparak bu yöndeki içgüdülerini bastırmış kabul edilirlermiş.
Bence etrafımızdakilerin bizim için ne söylediği çok da önemli değil, biz kendimiz hakkında ne düşünüyoruz asıl önemli olan bu...
Şimdi önümüze boş bir kağıt koyup kendimizi anlatmamız istense üç aşağı beş yukarı dört genç ya da baklavacı için ailelerinin söyleyeceği sözlere benzer şeyler yazarız kendimiz hakkında, araya ‘dürüstlüğümüzün’ altını doldursun diye de birkaç kötü huyumuzu serpiştiririz belki...
Kendimizi anlattığımız kağıdımızı, “Herkes kendisi için bir derstir...” diyen, insanlık tarihinin ilk ansiklopedisini yazarı Plinius’un önüne koysak eminim büyük harflerle ‘YALAN’ yazardı bütün satırların üstüne!
Çünkü Plinius, herkesin kendisi için bir ders olabilmesi için insanın önce ‘kendini yakından görmeyi’ bilmesi gerektiğini söylüyor.
İşte bütün mesel bu! Kendimizi tanımadığımız için ne kadar ‘kötü’ olduğumuzdan da haberimiz yok... Emini o iki baklavacı, o gün arabanın aynasını tekmeleyen, kaputun üzerinde zıplayan 'kendileriyle' hiç tanışmamışlardır. Yıllar sonra o soygun gününü anlatırken gözyaşlarını tutamayan Warren Lipka’ya göre kütüphaneciyi yerlerde sürükleyip, gözü dönmüş şekilde kitapları çalmak için çırpınan Warren yabancının tekidir.
‘Dürüst birer esnaf, iyi birer aile babası, vergisini veren vatanına milletine bağlı iki baklavacı’; kuralları çiğneyip emniyet şeridine giren sonra da kendilerine yol vermeyen karı-kocaya saldıran yaratıkları sosyal medyada görse “Hayvan bunlar” derlerdi yüzde 100!
YANLIŞI UNUTMAK KOLAY
American Animals filminde yaşadıklarını anlatırken 4 gencin fikrin ilk kimden çıktığını, olayları tam olarak hatırlayamaması ile kaputun üzerinde zıplayan baklavacının ifadesinde (eldeki görüntülere rağmen) kaputun üstünde zıplamadığını belirtmesi ilk bakıştan ‘yalan söylüyorlar’ gibi gelebilir. Ancak dünyanın en önemli bilimsel yayınlarından PNAS’da yayınlanan bir makalede bilim insanları, insanların ‘yanlış’ davranışlarını hatırlamakta zorlandıkları ortaya konuluyor. Bu çalışmaya göre insanlar yaptıkları kötülükleri içeren hatıraları bir ‘anı’ olarak zihinlerinde oluşturamıyormuş. Bu ‘kötülük’ anıları zihinde oluşsa bile diğer tüm anılardan daha hızlı yok oluyormuş...
“Günah”, “Çevredekiler ne der”, “Ayıp” diyerek ya da kanunlardan çekindiğimiz için içlerimizdeki ‘kötülüğü’ bastıran insanlar olarak geziyoruz ortalıkta hepimiz... Ve de aslında yaptığımız kötülükleri unutarak yaşıyoruz!
Nietzsche haklı, “Unutkanlık olmadan ne mutluluk, ne umut, ne huzur, ne gurur, ne de şimdiki an mümkün olurdu!”