Son 10 yıldır yılın son yazısına daha hayatının ortasına gelmeden kafasına bir kurşun sıkarak intihar eden Alman şair Kleist’ten bahsederek başlıyorum hep. Her insanın bir hayat planı olması gerektiğini söyleyen Kleist’in, “İnsan kaderinin üstüne çıkabileceğini hisseder, hatta, doğru anlamda kaderi yönlendirmesinin mümkün olduğunu hisseder, aklına göre kendisi için hangi mutluluğun en yüksek olduğunu belirler, hayat planını kendisi tasarlar...” sözleriyle devam ediyorum.


Kendim için hangi mutluluğun en yüksek olduğunu belirleyip bir hayat planı yapmak için kolları sıvadığım Allah’ın belası 2011’de, boyu devrilesi 2012’de, lanet olası 2013’te, tarihin çöplüğüne yollanası 2014’te, yüzünü şeytan göresi 2015’te, gözü çıkası 2016’da ve yere batasıca 2017’de de hayat ‘tüm planlarıma kahkahalarla gülüp’ kıç üstü oturttu beni!


Bozburun’da bir haziran sabahı, gün doğarken, çarşaf gibi denizin üzerinde, ılık bir rüzgarı yelkenlerine doldurmuş tatlı tatlı süzülüp giden bir tekne gibi geçip giden canımın içi 2018 ile bana bir çift suçiçeği izinin kenarlarına kondurduğu dünyanın en güzel gülümsemesini hediye eden hayatımın yılı 2019’dan bir şikayetim yok doğrusu...


Ama 2020’de hayat sadece benim değil, dünyanın gözlerinin içine bakarak ‘tüm planlarımıza kahkahalarla gülüp’ kıç üstü oturttu hepimizi bir kez daha!


1800’lerin başında ‘insanın kaderinin üstüne çıkabileceğini’ söyleyen ve bir hayat planı tasarlamasını tavsiye eden Kleist bugün yaşasa, nereden geldiğini anlamadığı bir virüs nedeniyle bütün hayat planı alt üst olmuş, çöpe giden koca bir yılın ardından Almanya’daki evinde, karantinada, bir başına otururken, “Ben bu kaderin üzerine nasıl çıkamadım ya!” diye kederleniyordu muhtemelen...

FREDDY’NİN KABUSU GİBİ BİR YIL

Soluduğumuz havada bizi öldürmek için asılı duran, çok değil 11 ay önce adını bile bilmediğimiz bir virüs yüzünden küçücük odalara tıkılıp kaldığımız, hayatlarımızın en tuhaf yılı bitiyor birkaç gün sonra... Ve biz yeni yılın bize ne getireceğini bilmiyoruz...


2020’nin bana öğrettiği şeylerden belki de en önemlisi gelecekle ilgili yaptığım planların hiçbirinin bir öneminin olmadığı oldu.


Sürekli geleceği düşünüp, gelecek günler için yaşayıp, sürekli olarak bugünü gelecek olan yarına feda eden bana (bize) içinde yaşadığımız ‘an’ın değerini çok acı bir dersle, bir kez daha, hatırlattı 2020!


“Yarının uzak kokusu için bugünün kara ekmeğini yemeyin” dedi kısaca. Son 9 aydır Papini’nin sözleri kafamın içinde avaz avaz bağırıyor durmaksızın: “Bütün bir şimdiyi bir gelecek uğruna yitiriyorsun. O gelecek de bir gün şimdiki zamana dönüşecek ve sen onu da başka bir gelecek uğruna feda edeceksin...”


Ne zaman geleceğini bilmediğim bir gelecek için planlar yapmaktan bugünü görmüyor gözlerim yıllardır...


9 aydır salonda oturduğum koltukta kucağımda bilgisayar tam bir yıl önce bugün önümdeki 365 gün için neler hayal ettiğimi düşünüyorum.


Master Yoda'nın kulakları, Homer Simpson'ın saçları, Amelie'nin gözleri gibi bir yıl olsun diye başladığım 2020, Freddy’nin kabusu, Jaws’ın dişleri, Şeker Adam’ın laneti gibi bir yıl oldu maalesef!

TEK İSTEĞİM ABSÜRT BİR MUTLULUK

Bahtsız Charlie Brown gibi içimde hiç dinmeyen bir hüzünle koltuğa gömüldükçe gömülüyorum. 2020 somut bir şey olsa bu gri koltuk olurdu benim için!


2021’den önce bu koltuktan kalkmayı diliyorum...


“İyiler hayatı hiçbir şeyle kıyas kabul etmez bir düş olarak görmelidir” diyen Pessoa’nın sözünü kendime rehber edinmeye çalışacağım bu yıl... Hiçbir şeyle kıyas edilemez kıymetteki her günümü, hayatımı, tatlı bir düşe dönüştürmek için çalışacağım.


Yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında yaşayıp gideceğim önümüzdeki 365 günü...


Sonra her zamanki dileğime sarılacağım sıkıca; Manganelli’nin ‘ırmak romanları’ndan birinde hiç karşılaşmadığı ve de karşılaşamayacağı ikisi kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış, diğeri ise yüzlerce yıl sonra yaşayacak üç kadına âşık olan adamın onları her düşündüğünde yüreğine dolan gibi ‘absürt bir mutluluk’ anını kovalayacağım...


Elimde mutluluğun ağırlığını, uzunluğunu, genişliğini, derinliğini ölçebileceğim bir ölçüm cihazı yok, önüme çıkan her bir mutluluk zerresini ölçüsüzce seveceğim... Zaten La Boetie’nin dediği gibi “Ölçülü olmayı seven biri sevmek nedir bilir mi ki!”


2020’nin içinde kaybolmayayım diye yollarıma bırakmayı unuttuğu mutluluk kırıntılarının peşine düşeceğim 2021’in her bir gününde...


Ne kaderimin üstüne çıkmak gibi bir hedefim var ne de bir hayat planım...


Bozcada’da bir sahilde çocuklarla denizkestanesi ayıklayan Züleyha’nın şaşkın, heyecanlı, acemi, hevesli mutluluğu gibi bir yıl olsun bu yıl yeter...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR